Müze ve sergileme mekanlarının aydınlatılmasında iki temel kriter söz konusudur. Birincisi sergilenen eserlerin ziyaretçiler tarafından doğru algılanmasının sağlanması, ikincisi de aydınlatmadan dolayı nesnelerde oluşabilecek bozulmaların en aza indirgenmesidir. Doğal ve yapma aydınlatma sistemlerinin tasarımında bu kriterlerin dikkate alınması gerekmektedir. Müze Aydınlatmasında Temel Kavramlar Sergilenen nesneler üzerinde istenen aydınlık düzeyi değeri, nesnelerin ışıktan etkilenmelerine göre değişkenlik gösterir.
Tablo 1’de nesneler ışığa karşı duyarlılıklarına göre gruplandırılmıştır. Organik içerikli malzemeler için önerilen sınır aydınlık düzeyi 50 lx iken taş, metal, cam gibi ışığa duyarsız nesnelerin sergilenmesi için gerekli bir sınır değer bulunmamaktadır. Sergilenen eserlerin doğru algılanabilmesi ışığın rengiyle de doğrudan ilişkili olduğundan lambaların seçiminde renksel geriverim indisinin (Ra) 80 veya üzerinde olmasına dikkat edilmelidir [4]. Resimlerin asılı oldukları yüzeylerin olabildiğince düzgün aydınlatılması ve ziyaretçilerin kamaşmasız bir biçimde eserleri izleyebilmeleri sağlanmalıdır. Aydınlatma aygıtları resim yüzeylerinde yansımalar oluşturmayacak bir biçimde yerleştirilmeli ve resimlerde kullanılan çerçeveler de gölge oluşturmayacak biçimde seçilmelidir. Özellikle üç boyutlu eserlerin aydınlatılmasında genel aydınlatmaya ek olarak kullanılacak olan doğrultulu ışığın yönünün belirlenmesinde ziyaretçinin pozisyonu dikkate alınarak ışığın ziyaretçinin gözünde kamaşmaya yol açmayacak biçimde yönlendirilmesi gerekmektedir. Duvar, döşeme ve tavan yüzeylerinin renkleri, ışık yansıtıcılıkları ve dokuları eserlerin algılanmasında büyük ölçüde etkilidir. Zeminde ve duvarlarda oluşacak yansımaların engellenmesi için mat yüzeylerin kullanımı olumlu sonuç vermektedir. Farklı malzemelerin ışıktan etkilenmeleri de birbirinden farklıdır. Örneğin, sulu boyalarda solma, yağlı boya tablolardakinden daha fazladır. Bazı renkler tamamen yok olurken bazıları ilk halinde kalabilir ve bu da resimdeki renk uyumunu bozabilir. Yağlı boyalarda ise boyanın kalınlığı, boyanın kimyasal yapısı ve ışığa duyarlılığı bozulmaları azaltabilir. Bu amaçla eserler, malzemelerinin ışığa duyarlıkları dikkate alınarak aydınlatılmalıdırlar. Ancak, gözün uyum yapabilmesini sağlamak amacıyla aynı düzeylerde aydınlatılan koleksiyonların birbirine yakın hacimlerde sergilenmesi önerilmektedir.
Tablo 2’de eserlerin malzemelerine bağlı olarak izin verilen maksimum aydınlık düzeyleri ve ışığa maruz kalabilme süreleri verilmiştir [5]. Işığa duyarlı nesnelerin aydınlatıldıkları süre, aydınlık düzeyi ile birlikte ele alınarak bozulmayı önleme açısından çeşitli sınırlamalar getirilmiştir [6]. Müze Aydınlatması Tasarımında Doğal Aydınlatmanın Yeri Halka açık alanlarda aydınlatmanın psikolojik etkisi dikkate alındığında gün ışığının önemi tartışılmazdır. Günışığı, mekandaki detayların daha iyi şekilde algılanmasını sağlayarak mekan algısını zenginleştirir. Mimaride sürdürülebilirlik açısından doğal aydınlatmanın tercih edilmesi, enerji giderlerinin azaltılması açısından önemlidir. Müzelerde günışığı ile aydınlatılmış dolaşım alanları, avlular, atriumlar ve güneş odaları, görsel odağın değişim sürecini sağlarlar. Bu mekanlar genel olarak mimarinin saydamlaştığı görsel gösteri alanları olarak nitelendirilebilir ve mimarlar bu mekanların tasarımında günışığını bir tasarım parametresi olarak kullanırlar (Şekil 2).
Günışığı renksel geriverim açısından tercih edilmekle birlikte eser yüzeyinde değişimler meydana getirmesi ve bünyesinde yüksek derecede ultraviyole ışınım içermesinden dolayı kontrollü kullanılmalıdır. Gün ışığı ile ilgili gerekli önlemler alınmadığında sergi mekanlarında gün içerisinde sabit olması gereken aydınlık düzeyi değişkenlik gösterebilir ve bu durum görsel konforu olumsuz yönde etkiler. Günışığı ile aydınlatılan galerilerin arasında çatı ışıklığı kullanımı son derece yaygındır. Günışığının mekana üst noktalardan alınması sayesinde tüm duvarların sergileme amacıyla kullanılabilmesi ve ışığın mekan içinde düzgün dağılması sağlanmaktadır. Işığı yayan cam tavanlar mekan elverdiğince üst kotlarda tasarlanarak duvarda sergilenen eserler üzerinde istenmeyen yansımaların görünmesi engellenmelidir [8] (Şekil 3).
Galeri ve müzelerde yanal pencerelerin aydınlatmada etkin kullanımı, doğru kararlar gereksindirir. Bu mekanların duvarlarına açılan pencere açıklıkları, sergileme yüzeylerinde açılmış ise bu durum meydana gelecek olası yansımalara neden olarak görsel konfor koşullarını olumsuz etkileyebilmektedir. Aynı zamanda pencerenin dış ortamla kurduğu görsel ilişki, ziyaretçilerde dikkat dağılımına ve dış ortamın sergilenen nesneler ile görsel bir yarış oluşturmasına sebep olmaktadır. Yanal aydınlatmalı sergileme mekanlarında kullanılacak pencerelerin göz hizasından yüksek, ışığı dolaylı olarak içeri alan pencereler olarak tasarlanması mekan aydınlatması için doğru bir yöntemdir (Şekil 4).
Müzelerde Sergilenen Eserler ve Aydınlatma Đlişkisi Müze ve sergi salonlarında sergilenen eserleri resimler ve tablolar, heykel ve rölyefler, mücevherat ve vitrinler halinde gruplamak mümkündür. Resim ve tablo sergilerinde karşılaşılan temel sorun, sergileme duvarlarındaki düşey aydınlık düzeyinin düzgün olmamasından kaynaklanan parıltı farklılıklarıdır (Şekil 5).
Resim ve tablo sergilemesinde yapma aydınlatma sistemi sergilenen nesneler üzerinde yansımalara neden olmayacak biçimde kurgulanmalıdır. Camlanmış resimlerde yansıma ile ilgili sorunlara sıklıkla rastlanmaktadır. Üç boyutlu nesnelerin en iyi algılandığı ışık gün ışığıdır. Heykel aydınlatmasında formun anlaşılır olmasına ve gölgelerin rahatsız edici olmamasına dikkat edilmeli, gün ışığı ile aydınlatmanın mümkün olamadığı durumlarda gün ışığına benzer bir aydınlatma uygulanmalıdır. Rölyefler için üç boyutluluk daha az belirgin olduğundan ışık kuvvetli yönlendirilmelidir. Işığın geliş yönünün doğru seçimi ve gölge, sergilenen nesnelerin yüzey özelliklerinin ve heykellerin üç boyutlu etkisinin vurgulanması açısından önemlidir. Mücevher ve kıymetli taşların sergilenmesi sırasında koyu renkli, pürüzlü yüzeylerin fon olarak kullanılması sergi algısını olumlu yönde etkiler. Fiber optik sistemler genellikle mücevher aydınlatmasında olumlu sonuç veren sistemlerdir. Vitrin aydınlatması, vitrin içinden veya dışından yapılabilmektedir. Vitrin aydınlatmasındaki temel sorunlar; cam yüzeyinde oluşan aynasal yansımalar, ziyaretçilerin veya yansıtıcı yüzey etrafında bulunan nesnelerin vitrin üzerine gölgelerinin düşmesi ve vitrin içinde aydınlatma aygıtlarından kaynaklanan ısı artışıdır. Işık kaynağı ile sergilenen nesne arasında tasarlanan saydam bariyerler istenmeyen ısının nesneye zarar vermesini engelleyerek mekanı gereksiz ısı artışından korumaktadır. Vitrinlerin camekan içinden aydınlatılması durumlarında genellikle üst noktalarının bir kısmında veya tamamında bırakılan boşluklara aydınlatma aygıtları yerleştirilir. Işık kaynağı izleyicilerden saklanarak ışık doğrultusuna dikkat edilmelidir. Vitrinlere monte edilen aydınlatma aygıtlarının bakımının yapılabilmesi için erişiminin de rahat olması, onarım veya değişimi süresince sergilenen nesnelere zarar verilmemesi amaçlanmalıdır. Işık kaynağının vitrin dışında konumlandırılışı durumunda kaynak vitrinin ön yüzeyinin üstünde olmalı ve ışık doğrultusu yer düzlemine dik olmalı, izleyici gölgesinin eser üzerine düşmesi engellenmelidir. Yatay veya düşey olarak tasarlanmış camlı yüzeylerde oluşan aynasal yansımaların nedenleri aydınlık tavanlar, duvarların üst hizalarındaki aydınlık bölümler, ışıklı tavanlar veya uygun olmayan yerlere yerleştirilmiş çeşitli aygıtlardır. Bu nedenlerle konforsuzluğa neden olan durumları engellemek için sergilenen nesnelerinin parıltılarını mümkün olduğunca yükseltmek, aynasal resimlerin ziyaretçiyi rahatsız edebileceği düşünülen yüzeylerin parıltılarını ise mümkün olduğunca düşük tutmak gerekmektedir. Vitrinlerde dış yüzeyi matlaştırılmış veya özel filmler ile kaplanmış camların kullanımı ile yansımalar azaltılabilir. [13]
YORUMLAR:
0 comments: