AMAZONLAR
Lesbos (Midilli) adasında M.Ö. 1500 ile 1000 yılları arasında yaşamış olan Amazonların Asya kökenli savaşçı kadınlar olduğu biliniyor. Bugünkü Bodrum’da (Halikarnas’ta) yaşamış olan tarihçi Herodot (M.Ö. 484 – 425) Amazonların İskit (Saka) dilini konuştuklarını ve Karadeniz’in kuzeyinden Ege bölgesine geldiklerini yazmıştır. Amazon sözü Ama-As-On (Evrensel As ana) şeklinde ayrıştırıldığında Amazonların Asya kökenli bir halk oldukları ve Türkçe konuştukları anlaşılıyor. Karadeniz kıyısındaki Sinop şehri ile Ege bölgesindeki İzmir, Assos ve Baf (Paphos) şehirlerini de kuranlar savaşçı Amazon kadınlarıdır. Saka kültürünün Akdeniz’deki Kıbrıs ve Girit adalarına kadar uzandığı biliniyor. Zira Kıbrıs’ta da bir Paphos şehri bulunuyor. Kesin olmamakla birlikte Kıbrıs adasındaki okunması günümüzde bile başarılamamış olan Eto-Kıbrıs yazısı ile Girit’teki Lineer-A yazılarının Asya kökenli Saka yazıları oldukları görüşündeyim. Amazonların M.Ö. 1100 yıllarında Truva şehrine saldıran Yunan ordusuna karşı durup şehrin savunmasına yardım ettikleri kayıtlıdır (2 sayılı Yazının Gelişimi ve 23 sayılı Ege Adalarında Türk Dili başlıklı yazılarıma bakınız).
Günümüzde varlığını sürdüren Çuvaş dili kadim Amazonların konuştuğu Saka diline en yakın olan dildir. Anadolu Türkçesinde ‘z’ ile biten sözcükler Çuvaşçada ‘r’ ile biter. Örneğin, /kız/ sözünün Çuvaş dilindeki karşılığı /hır/ sözüdür. Burada kadim Türkçedeki genizden gelen ‘kh’ sesinden oluşan ‘khız’ sözü Anadolu Türkçesinde ‘kız’, Çuvaşçada ‘hır’ şekline dönüştüğünü anlıyoruz. Amazonların bakire olan yönetici kadın liderine Hır-Ana deniyordu. İzmir adının kökeni de ‘Hır-ana’ olup HırAna Zmirna İzmir dönüşümlerini geçirdiği görüşündeyim.
Savaşçı Amazon kadınların at kültürünü Asya’dan getirdikleri ve Asya tipi yay kullandıkları görülüyor. Örgülü uzun pantolon-çorap giymelerinin nedeni de ata bindikleri içindir. Amazonlar yılda bir kere Karadeniz kıyılarına sefer yapıp Saka erkekleriyle ilişkiye girerler, doğurdukları erkek çocukları kurban edip kızları yetiştirirlerdi. Adalarında sadece kadınlar bulunduğundan “kadın-kadına sevişme” anlamına gelen ‘lesbiyenlik’ sözü yaşadıkları Lesbos adasına atfen kullanıla gelmiştir.
Lesbos adasına gelen Dionysos ölümlü Semele ile ölümsüz tanrı Zeus’un oğlu olarak kendini tanıtmış, zamanla şarap tanrısı Bacchus ile özdeşleştirilmiştir. Dionysos adındaki ‘Dio’ kök sözcüğü tanrı anlamına gelen ‘Teo’ sözünden dönüşmüştür. Fransızcada ‘Dieux’ /tanrı/ demektir. Amazonların insan kurban ettikleri törenlere katılan Dionysos, dans, müzik, şarap, deli bal ve zehirli sarmaşığın tüketildiği mistik ayinlerin yöneticisi olmuştur. Zamanla bu tören ve ayinler ‘Dionysos kültü’ olarak yaygınlaşmış, asil olmayan ve “pleb” denen Roma halkı arasında büyük ilgi görmüştür.
Amazonların yok oluşlarından sonra da devam etmiş olan Dionysos kültü, Etrüsk ve Roma halkı tarafından benimsenmiş, insan yerine boğa veya koç kurban edilmeye başlanmıştır. İnsanları ve genç erkekleri transa geçtikten sonra kurban eden Amazonlar, törenlerini şarap tanrısı Bacchus’e adıyorlardı. Bacchus (Baküs) ayinlerine katılan Amazonlara Bacchai veya Bacchae dendiğini Euripides’in tiyatro eserlerinden (trajedilerinden) öğreniyoruz. M.Ö. 480 – 406 yılları arasında yaşamış Atinalı Euripides transa geçmiş Bachae’lerin kendilerini isteyerek Bacchus’a kurban ettiklerini de yazmıştır.
Roma belgelerinde boğa kurban etme törenini yöneten kişiye “Boukolos” veya baş-rahip anlamına gelen “Archiboukolos” denirdi. Keza, ‘trajedi’ sözünün aslı tragodia olup, “keçinin (tragos’un) kurban edilişi” anlamını taşır. İstanbul’daki Dragos tepesi de “keçi tepesi” demektir. Boğa ve yabani keçi simgelerinin Asya kökenli olduklarından B Harfinin Gelişimi başlıklı 29 sayılı ve yabani keçi boynuzu şeklindeki kutsal kadehlerden 20 sayılı AND-İÇME Kadehleri başlıklı yazılarımda söz ettim. M.Ö. 400 yıllarına ait olan alttaki kulplu kapta Bachae’ler tarafından kurban edilmeye hazırlanan bir delikanlı ve sağ tarafta sakallı Dionysos resmedilmiştir.
KAYNAK:
(Konu: Kadim Diller ve Yazılar Yazı: 35, Amazonlar ve Dionysos ) AÇIKLAMA 2: ( konuya biraz daha detaylı bakmak isteyen arkadaşlarımız için) AMAZONLAR (Yrd. Doç. Dr. Hülya ALTUNYA)
İnsan zihninin gerçeküstü tasarımları olarak tanımlanan mitos, Tanrı, evren ve insan hakkında kurgulanan hikayelerden oluşmaktadır. Buna karşılık yaşanmış ve gerçek olduğu kabul edilen tarih, kendi doğruluğunu delillere ve belgelere dayandırmaktadır. Mitos, insanlığın çocukluk çağının algıları, tasarımları sayılarak bilgi değeri bakımından tarih karşısında konumlandırılsa da, insan zihninin sembolik ya da hakiki bir dille kurguladığı hikayeler olmasıyla araştırılmayı hak etmektedir. Kaldı ki efsanevi niteliklere sahip bu hikayelerin gerçeküstü olduğu en başta ifşa edilerek tarihçilerin belgelere dayalı doğruluk iddialarını taşımaması sağlanmaktadır. Ancak yine de mitos, insanın kendini tanıma amacıyla başvurabileceği bir kültür birikimi olma özelliğiyle, yadsınamayacak bilgi değerine sahiptir. Mitosu ana rahmi olarak niteleyen Nietzsche’nin diliyle ifade edecek olursak, aslında modern dünyanın tarih bilgisine gösterdiği muazzam itibar, bir tür tatminsizlikten kaynaklanmakta ve çok sayıdaki kültürün, tek bir kültür etrafında bir araya getirilmeye çalışılmasıyla kültürlerin yok edilmesi sonucunu ortaya çıkarmaktadır. Yine ona göre kültürün yaratıcı gücü olan mitos1, kültür üzerindeki oluşturucu ve birleştirici rolü hatırda tutularak, insan, kadın/erkek, doğa ve Tanrı algılarının anlaşılma çabası olarak değerlendirilmelidir.2 Bu yüzden mitos/tarih, gerçeküstülük/gerçeklik arasındaki karşıtlık, diyalektiğe dönüştürülüp, varlığın kültürel ve tarihsel boyutları bir arada tutularak çoğul bakış açıları tesis etme imkanı araştırılabilir. Bu çalışmamızda mitosu, bilincin bir tür hakikat tasarımı şeklinde ele alacağız. Kuşkusuz mitosun evreninde gerçekleşen öykülerin bir kısmı hakikatten uzak gözükse de, bu düşünceyi tasarlayan bilinç için hakikat anlamı ifade edebilmektedir. Dolayısıyla karşımıza çıkacak savaşçı kadın imgesi uydurulmuş öykülerden ziyade mitosun hakikat olarak tasarımladığı gerçekliklerdir denilebilir. Daha açık bir deyişle Antik çağda Karadeniz’de yaşadıklarına dair çeşitli türde verilerin bulunduğu Amazon savaşçı kadın imgesinin sanatsal ve mitolojik öğelerini belirlemeye yönelik yapacağımız projeksiyonda, Amazon hikâyelerini kültürel motifler olarak ele almaya çalışacağız. Bu durumda Amazonların tarihte var olup olmadıkları tarihçileri ilgilendiren bir problem olarak kalmakta ve onlardan bugüne aktarılan hikâyeler, heykeller, sanat eserlerinde ortaya çıkan savaşçı kadın imgesinin fenomenolojik olarak tahlil edilerek tanıtılması önem arzetmektedir. İlk olarak Amazonların varlıkları üzerine yapılan tartışmalar kadar önemli görülen bir başka tartışmanın onların adlarının anlamının ne olduğu üzerine olduğu söylenebilir. Bunlardan en çok bilinen ve Eski Grekler tarafından da kullanılan Amazon adının, savaşta yayı göğüslerine rahatça dayayarak iyi ok atabilmek amacıyla sağ göğüslerini kesip dağlayarak çıkarttıkları için “Amazon/göğüssüz” anlamına geldiğidir.3 Bu bağlamda Homeros’un mitosta, savaşan bu kadınlardan Yunanca’da “göğüssüz” anlamına gelen “A-mazon” adını kullanarak söz etmesinin, onların, yaşadıkları dönemlerde savaşçı kadınlar olarak garipsendiklerini göstermektedir.4Buna karşılık Herodot’a (yaklaşık M.Ö. 490-425) göre, İskit (Skyth) dilinde “Oiorpata” yani Yunanca karşılığı “erkek/oior, öldürenler/pata” anlamına gelen Amazonlar, İskitlerle savaşan kadın savaşçılardır. Ayrıca Karadeniz’de yaşamış İskitlerin muharip kadınlarına “Amazonlar” denildiği ile ilgili bilgiler mevcuttur.6Çok fazla rağbet görmese de Fransız Filolog Emile Boisacq ise Dictionnaireétymologique de la languegrecque adlı sözlüğünde “Amazon” adının, Eski Pers dilinde “hamazan/savaşçı”dan geldiğini ileri sürmektedir.7 Her ne kadar o dönemlerden bugüne aktarılan sanat eserlerinde Amazonların sağ göğüslerinin olmadığı doğrulanmasa da, sağ göğüslerin örtülü olması, bu isminonlar için neden kullanıldığını ima etmektedir. Amazonların nerede ve hangi tarihler arasında yaşadıklarına dair farklı bilgilere Antikçağ coğrafya, tarih ve mitoloji kitaplarında rastlanılmaktadır. Günümüzde bu konudaki araştırmalar, birbirinden farklı yer ve zaman isimlerinin kimini doğrulamakta ve yeni yer isimleri ekleyerek devam ettirilmektedir. Bu araştırmalardan birine göre Amazonlar, Milattan önce XX. Yüzyıl ile XII. Yüzyıl arasında yaşamışlardır.8 Bir başka kaynak ise onların, Bronz Çağı ile Demir Çağı arasındaki bir dönemde var olmuş olabileceklerini ileri sürmektedir.9 Aynı kaynakta Amazonlarla ilgili Yunan mitolojisine dayanılarak bir kronoloji hazırlanmıştır: MÖ 1261-1209 Herakles MÖ 1256 Amazonlar Atina’da MÖ 1225 Argonautların Seferi MÖ 1192-1183 Truva Savaşı Şu halde Homeros’un Truva Savaşı’nda Yunanlılarla savaşan Amazon kraliçesinden ve onun savaşçı kadınlarından söz etmesi, onların Truva’ya geldiklerini göstermektedir. Amazonların nerede yaşadıkları hakkında ise Anadolu, Libya, Bulgaristan, Yunanistan,Ermenistan ve Rusya11 gibi farklı isimler verilmesine rağmen en çok tercih edilen bölge; Karadeniz ve şehir; o dönemde adı “Amisos” olan Samsun yakınlarındaki Thermodon (Terme Çayı) kıyısında bulunan Terme (Themiskyra)’dir.12Terme’nin Amazonların ülkesi ya da başkenti olarak kabul edilmesinin nedeni; Antik Çağ’dan bugüne birçok coğrafyacının, tarihçinin ve mitologun bu konuda elde ettikleri bilgiler ve haberlerdir. Antikçağ tarihçisi Herodot, Amazonları, İskitlere saldıran ve onları mağlup ederek mallarını yağmalayan kan dökücü vahşi kadınlar olarak anlatmaktadır. İskitler, çok iyi savaşan bu cesur kadınlardan çocuk sahibi olarak onlar gibi cesur savaşçılara sahip olmayı isterler. Onlar kendi içlerinden seçtikleri delikanlıları, Amazon kadınlarla savaşmak yerine dost olmak üzere gönderirler. Gerçekten de İskit delikanlıları, Amazonların dostluğunu kazanarak çocuk sahibi olmayı başarırlar. Ne var ki özgürlüklerine düşkün olan Amazon kadınları, İskitlerle birlikte yaşamayı istemedikleri için erkeklerini ve ailelerinden düşen malları alarak, “Tanasi” denilen yerin doğusundan yaya üç günlük mesafede bulunan topraklara yerleşirler. Herodot, onların hala kocaları ile birlikte ya da tek başlarına ata bindiklerinden, savaşa gittiklerinden ve avlandıklarından söz etmektedir. Ayrıca Amazonların, hiçbir zaman tam olarak öğrenemeseler de İskit dilini konuştuklarını söyleyen Herodot’a göre, onların devam eden törelerinden birisi; kızların bir düşman öldürmeden asla evlenememeleridir. Amazonların mitsel öğelerle ifade edilen kökenleri ise savaş tanrısı Ares ile tanrıça veya perilere bağlanmaktadır. Buna göre Amazonların babası savaş tanrısı Ares, kızlarına iyi savaşma becerisini vermekle, erkeğe ait bir gücün kadınlara geçmesini sağlamaktadır. Çok iyi savaşan Amazonlar, uyum perisi Harmonia’nın (veya Aphrodite) ve savaş tanrısı Ares’in kızları olarak Homeros’un ifadesiyle “erkekler gibi” savaşmaktadırlar.15Onların iyi savaşçı olmasının Yunan düşüncesinde takdir edilmediğini ise Ares’e yani hor görülen, sevimsiz, kaba kuvvetin simgesi bir tanrının kızları olmalarıyla ilişkilendirilebilir. Öyle ki baş belası, azgın, çılgın, deli olarak nitelenen Ares’i, babası Zeus bile sevmemekte ve onu Oliympos’tan kovmaktadır.16 Belki de Ares, nasıl Olympos’tan kovulmuşsa, kızları da Yunan toplumundan uzakta, yani Karadeniz kıyılarında, kendi başlarına homososyal bir toplum tesis ederek yalnız bir hayat sürdürdükleri düşünülmektedir. Öte yandan Ares, Amazon savaşçı kadınlarının ne denli kusur sayılan özelliklerini temsil ediyorsa, anneleri uyum perisi Harmonia (Kharit’lerden olan tanrıça/peri) ya da Afrodit o denli beğenilen vasıflarını ima etmektedir. Harmonia, parlaklık, ışıltı ve güzelliği simgeleyen tanrıça olarak tanrıların ve insanların yüreklerine neşe ve sevinç serpmektedir. Aynı zamanda Kharit’ler de denilen bu tanrıçalar her çeşit sanat işini esinlemekte ve korumaktadırlar. Mitosa göre Yunanlıların meşhur kahraman savaşçılarından Herakles’in yapması gereken görevlerden biri Amazonların kraliçesi Hıppolyte’ye Ares tarafından hediye edilen kıymetli kemeri alarak Eurystheos’un kızı Admete’ye götürmektir. Ne var ki kemeri almak için Terme’ye (Themiskyra), Yunan gençlerinden oluşan bir orduyla gelen Herakles’i, Amazonlar konukseverlikle karşılamışlar ve Amazon kraliçesi Hıppolyte, kemerini kendisine vermeyi kabul etmiştir. Fakat Herakles’in düşmanı ve Zeus’un karısı olan Hera’nın, Amazon kılığında Olympos’tan inerek Amazon savaşçı kadınları kandırması ile iki ordu arasında kraliçe dahil pek çok kadının öldürüldüğü bir savaş yapılmış vesavaşı kazanan Herakles, kraliçenin kemerini Admete’ye götürmüştür. Amazonlarla Yunanlılar arasında Terme’de gerçekleşen ikinci savaş ise ülkesindeki iç karışıklığı ortadan kaldırmak maksadıyla askerlerini toplayıp buraya gelen Theseus ile Antiope arasındadır. Theseus, Atina şehrinin kralı olan babası ölünce onun yerine geçmiş ancak kral değişikliği esnasında ortaya çıkan kargaşaya son vermek amacıyla ordusunu toplayıp Karadeniz’e Amazonlarla savaşmaya gelmiştir. Fakat Amazonlar Theseus ve ordusunu konukseverlikle ve hediyelerle karşılamışlardır. Theseus, onları gemiye davet etmiş ve içlerinden güzel olan Antiope isimli kadınla evlenmiştir. Kendisine güvenen Amazonlardan habersiz olarak gemiye aldığı bazı Amazon kadınları ile kraliçeyle birlikte Karadeniz’e yelken açarak onları kaçırmaya kalkışmıştır. İşte Theseus’un bu ihaneti Atina’da yapılacak olan kanlı bir savaşı başlatmaktadır. Bu savaşta ilginç olan durum; Antiope’nin bu defa kocası Theseus’un yanında Amazonlarla savaşması ve savaş meydanında onlar tarafından öldürülmesidir.19Bu noktada ilk hikayede erkeklerle ölünceye kadar savaşan Amazon kraliçesinin yerini evlilik yapan diğer Amazon kadının kurulan bağlılık sonucu kocasının yanında arkadaşlarına karşı savaşması garip bir durumdur. Bu mitosta Amazon kadınının, düşmanı olan erkeğe evlilik bağı ile bağlanınca kendisi gibi olan arkadaşlarından ayrıştığına ve bağlılığı özgürlüğe tercih ettiğine işaret edilmektedir. Belki de bu mitosta kadının, erkeğin meşrulaştırmaya çalıştığı ve evlilik ilişkisi üzerine oturmuş toplum içerisinde gerçek temsil hakkını kazandığı buna karşılık homososyal bir dünya görüşü ile kurulmuş toplum bünyesinde ise vahşileşeceği ima edilmektedir. Amazonlarla Yunanlılar arasındaki bir başka savaş ise Anadolu’da pek çok kavmin katıldığı Truva savaşıdır. Bu meşhur savaş, Paris’in Helena’yı kaçırmasıyla başlamış ve yıllarca devam etmiştir. Truva’lıların Yunanlılar karşısında yenilgiye uğramak üzere olduklarını, Akhilleus’in Hektor’u öldürdüğünü, onun ölüsünü arabasının arkasında sürüdüğünü haber alan ve duruma üzülen Amazonlar, Karadeniz’den kalkıp Çanakkale Boğazı’na gelmişlerdir. Kraliçe Penthesilea komutasındaki Amazonlar, cesurca savaşarak Truvalı’ları yenilmek üzere oldukları durumdan kurtarmaya çalışmışlardır. Adeta savaşın kaderi değişmiş ve Truvalı’ların da morali düzelmiştir. Savaşın en unutulmaz sahnesi ise üzerindeki parlak zırhı ve hilâl şeklindeki kalkanı ile Amazonların kraliçesi Penthesilea ile savaşçı Akhilleus arasında gerçekleşen ikili muharebedir. Ne yazık ki kahramanca savaşan Penthesilea’yı, Yunan’ın en büyük savaşçılarından sayılan Akhilleus öldürmüştür. Rakibini mağlup etmek için uzun süre mücadele veren Akhilleus, düşmanının zırhını çıkartınca, onun, kadın olduğunu görmüş ve hayretler içerisinde kalmıştır. Açıkçası uyuyan Artemis’e benzeyen Amazon kraliçenin güzelliğinden etkilenen Akhilleus, ona aşık olmuş ve kraliçeyi öldürdüğüne pişman olarak onun önünde dini bir saygıyla eğilmiştir.20Yine Karadeniz kıyılarından kalkıp gelen Amazonlar, mitosun en güçlü savaşçılarından Akhilleus karşısında mağlup olmaktan kurtulamamıştır. Homeros’tan derlediğimiz Amazonlara dair bu öykülerde, onların Karadeniz’de yaşadıkları anlatılmaktadır. Karadeniz’in Yunanlılar tarafından bilinen en uzak coğrafi yer olduğuyla ilgili yapılan yorumlarda, Amazonların bu yüzden orada yaşadığının hayal edildiği söylenmektedir. Aslında başta da belirttiğimiz gibi, onların nerede ve ne zaman yaşadıkları sorusu, tarihçileri ilgilendirmektedir. Dolayısıyla işin tarihi ilgilendiren tarafından ziyade bugüne aktarılan her türlü verinin kültürel açıdan nasıl değerlendirilmesi gerektiği üzerinde durulmalıdır. Yazılı ve sözlü metinlerde yer alan Amazon hikayeleri, sadece gerçek dışı efsaneler olarak kabul edilerek dilden dile aktarılmakla yetinilmemelidir. Anadolu’da gerçekleştiği düşünülen bu efsanelerin, mitsel sınırlarını aşarak kendi gerçekliklerinin anlamlarını modern dünyamıza katmalarına izin verilmelidir Eğer mitsel öykülerin, günümüz insanının bilincinde yeniden anlamlandırılmasının ve yorumlanmasının gerekliliği kabul edilecek olursa, bu durumda hangi metotlarla Amazon mitlerine yeni hayatların bahşedileceği kararlaştırılmalıdır. Ve son olarak da; Amazonlara dair motiflerin günümüz dünyasında nasıl pragmatik amaçlarla kullanılabileceği belirlenmelidir. Amazonların sadece kadınlardan oluşan bir toplum olması yani ana soylu ya da ana erkil bir yapı değil, tamamen homososyal yapısı, feministlerin, fenomenologların ilgisini çekmektedir. Modern düşüncede özellikle feministler, Amazon öykülerini, biyolojik ve toplumsal cinsiyetin sorgulanması ve anlaşılmasına yönelik arayışlarında inceleme konusu yapmaktadırlar. Kadınlar tarafından oluşturulduğu düşünülen bu homososyal yapı, çeşitli feminist kuramcılar tarafından özenle yorumlanmaya çalışılmaktadır. Dolayısıyla Yunan mitosunun bir ürünü olan ve Karadeniz’li olduğu düşünülen Amazon savaşçı kadınları, sanat ve edebiyat kadar felsefenin ve sosyolojinin de ilgi alanındadır. Diğer taraftan şehir kurucuları olarak da bilinen Amazonlar, Karadeniz, Ege ve Akdeniz’deki bazı şehirlerin inşa edicisi kabul edilmektedirler. Amazon kraliçelerinin isimleri verilen şehirlerden bazıları şunlardır: Sinope, Myrine, Mitylene, Cyrene, Marpesia, Hippo, Lampado, Araea, Elaea, Gryneia, Smyrna, Kyme, Ephesus, Pitane, Magnesia, Halikarnasos, Xanthos ve Pyrrichos’tur. Bu şehirlerde, tanrılar adına yapılan tapınaklar bulunmaktadır.22Bunlardan Midilli adasındaki Mytilene şehri, Amazon kraliçesi Myrina tarafından kurulduğu söylenmektedir. Çok iyi savaşan Myrina, yüksekten atlamada başarılı olduğu için kendisine “yüksekten atlayan” adı verilmiştir.Şu halde Amazonların şehircilik bakımından da araştırılabilir. Amazonların kıyafetleri hakkında bilgileri ise sanat eserlerinde bulabilmekteyiz. Amazonlarla Yunanlılar arasında yapılan savaşlara dair resimlerde, onlar, ilk dönemlerde zeka tanrıçası Athena olarak tasvir edilirken, sonraki dönemlerde bereket tanrıçası Artemis olarak resmedilmektedirler. Bu resimlerde onlar, savaşlarda hızlarını kesmemesi için bele takılan kemerli, diz kapaklarına kadar inen hafif giysilerle gösterilmektedirler. En son dönemlerde yapılan vazo resimlerinde ise Amazonlar, Persler gibi giyinmiş şekildedirler. Onlar savaşçı niteliklerini gösterir tarzda, hareketli, sıçrayacakmış gibi ayakta duran, usta şekilde ata binmiş olarak resmedilmektedirler. Sonuç olarak denilebilir ki; özellikle Terme, Samsun, Sinop, Giresun gibi Karadeniz şehirlerinde yaşadıkları kabul edilen Amazon savaşçı kadınları hakkındaki efsanevi (mitolojik) öyküler, Karadeniz’in dünya kültürlerine tanıtılmasına katkıda bulunabilir. Her ne kadar bugün Samsun’da, Amazon temalı bir açık hava müzesi yapılmakta ise de bu, Amazonların yaşadığı kabul edilen diğer Karadeniz şehirlerinde yaygınlaştırılabilir. Antik Grek mitolojisinde anlatılan öykülerin dışında, Karadeniz’de onlarla ilgili anlatılan efsaneler bulunabilir. Daha önce Samsun’da yapılan bir sempozyumda dile getirdiğimiz gibi halk edebiyatçılarının yapacağı alan araştırmaları ile Amazonlar ya da savaşçı kadınlar hakkında efsane, şiir, bilmece ya da maniler derlenebilir. Amazonlar üzerine günümüzde onların adları, yaşam biçimleri, kullandıkları silahlar ve dinlerine dair araştırmalar yapılmaya devam edilmektedir. Dolayısıyla Karadeniz Bölgesi’ndeki Amazonlarla, örneğin Kafkaslar ya da Libya’daki Amazonlar arasında karşılaştırmalara gidilerek benzerlikler ve farklılıklar ortaya çıkartılabilir. Daha da önemlisi dünyada yoğun ilgi gören Truva filmi gibi tarihi filmler arasına Karadeniz Bölgesi’nde çekilecek ve Amazonları anlatan filmler de katılabilir ki, bu, dünyanın dikkatini Karadeniz’e çekmek anlamına gelecektir. Antik Grek mitolojisinde anlatılan Amazon hikayelerine ilave olarak Karadeniz Bölgesi’nden yapılacak derleme efsaneler, filmler için önemli ölçüde malzeme oluşturabilir.
KAYNAK
(Yrd. Doç. Dr. Hülya ALTUNYA, MİTOS İLE TARİHSEL GERÇEKLİK ARASINDA SAVAŞÇI KADIN İMGESİ: AMAZON KADINLARI)
YORUMLAR:
0 comments: