Bu Blogda Ara

slider

Son Paylaşılan

Navigation

Atatürk'ün Dindarlığı

Hatırlayacağınız üzere Diyanet İşleri Başkanlığı'nın yayınladığı aylık Diyanet dergisinde 'Atatürk, Din ve Din Adamları' konusu işlenmişti. Atatürk'ün bizzat yaşadığı olaylar ve söylediği sözlerden yola çıkarak hazırladığımız bu haberin;
Atatürk'ün din konusundaki düşünceleri ve uygulamaları, resmî dairelerde namaz kılanları ve bu kurumlarda mescit bulunduğunu gammazlayanlara en güzel cevabı veriyor. Dosyayı hazırlayan Prof. Dr. Ali Sarıkoyuncu, Atatürk'ün din ve lâiklik hakkındaki görüşlerinin 'en az bilinen ve en çok istismar edilen' yönü olduğunu söylüyor. Sarıkoyuncu, "Özellikle 'lâiklik' konusunda pek çok çalışma vardır. Fakat bunların çoğu incelendiğinde görülecektir ki, ya Atatürk'ün din ile ilgili sözlerini aktarmakla yetinilmiş ya da onun lâiklik anlayışında din ve din adamlarına yer verilmemiştir." değerlendirmesini yapıyor.

Atatürk'ün dini tomlumsal hayattan çıkarmak ya da dinin özüne dokunmak gibi bir amacının olmadığını vurgulayan Prof. Dr. Ali Sarıkoyuncu, Mustafa Kemal'in hurafelere ve din istismarına karşı olduğunu şu sözlerle anlatıyor: "Bu da din düşmanlığı değildir; gerçek dindarlıktır. Bu sebeple lâiklik asla dinsizlik olmadığı gibi, Atatürk de dinsiz değildir."

Yazıda Atatürk'ün din adamlarına ve dinî vecibelerini yerine getirenlere karşı son derece saygılı olduğu yaşanmış bir örnekle anlatılıyor. Prof. Dr. Sarıkoyuncu'nun anlattığına göre olay şöyle gerçekleşiyor: Atatürk, 1930 yılında Fevzi Çakmak'la birlikte trenle yurt gezisine çıkar. Kompartımanında ülke sorunlarını konuşurlarken bir milletvekili içeri girip, Atatürk'ün kulağına bir şeyler söyler. Atatürk'ün kaşları çatılır, Fevzi Paşa'ya dönerek, "Paşam, lütfen beni takip ediniz, arkadaşlar bir haber getirdi, inceleyelim." der. Hep birlikte diğer vagona geçtiklerinde yüksek rütbeli bir subayın kanepe üzerinde namaz kıldığını görürler. Atatürk, mareşale dönerek şöyle der: "Paşam, bu adamın (gammazcıyı işaret ediyor) biraz evvel kulağıma gizli bir şeyler söylediğini gördünüz. Bu adam muhafız kıtasına mensup yüksek rütbeli bir subayın namaz kıldığını gammazladı. Bu adam namaz kılmayı kendi aklınca suç görüyor. Durumu size göstermek için buraya kadar zahmet ettim." Atatürk ilk istasyonda milletvekilini trenden indirir ve gelecek dönem milletvekili seçilmesini de engeller.

Din vardır ve lâzımdır. Temeli çok sağlam bir dinimiz var. Malzemesi iyi; fakat bina* uzun asırlardır ihmale uğramış. Harçlar döküldükçe yeni harç yapıp binayı takviye etmek lüzumu hissedilmemiş. Aksine olarak birçok yabancı unsur -tefsirler* hurafeler- binayı daha fazla hırpalamış. Bugün bu binaya dokunulamaz* tamir de edilemez. Ancak zamanla çatlaklar derinleşecek ve sağlam temeller üstünde yeni bir bina kurmak lüzumu hasıl olacaktır.
1922

Din* bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanının emrine uymakta serbesttir. Biz dine saygı gösteririz. Düşünüşe ve düşünceye muhalif değiliz. Biz sadece din işlerini* millet ve devlet işleriyle karıştırmamağa çalışıyor; kaste ve fiile dayanan taassupkâr hareketlerden sakınıyoruz. Gericilere asla fırsat vermeyeceğiz.
1922

Ey arkadaşlar! Tanrı birdir* büyüktür; tanrısal inanışların belirtilerine bakarak diyebiliriz ki: İnsanlar iki sınıfta* iki devirde mütalâa olunabilir. İlk devir insanlığın çocukluk ve gençlik devridir. İkinci devir* beşeriyetin erginlik ve olgunluk devridir.
1922

İnsanlık birinci devirde tıpkı bir çocuk gibi* tıpkı bir genç gibi yakından ve maddaî vasıtalarla kendisiyle meşgul olunmayı gerektirir. Allah* kullarının lâzım olan olgunlaşma noktasına erişinceye kadar içlerinden vasıtalarla dahi kullariyle meşgul olmayı tanrılık özelliğinin gereklerinden saymıştır. Onlara Hazreti Âdem Aleyhisselâmdan itibaren bilinen ve bilinmeyen sayısız denecek kadar çok nebiler* peygamberler ve elçiler göndermiştir. Fakat Peygamberimiz vasıtasiyle en son dinî* medenî gerçekleri verdikten sonra artık insanlıkla aracı ile temasta bulunmağa lüzum görmemiştir. İnsanlığın kavrayış derecesi* aydınlanma ve olgunlaşması sayesinde her kulun doğrudan doğruya tanrısal düşüncelerle temas kabiliyetine eriştiğini kabul buyurmuştur ve bu sebepledir ki* Cenabı Peygamber* peygamberlerin sonuncusu olmuştur ve kitabı* en eksiksiz kitaptır.
1922

Muhammed'i bana* cezbeye tutulmuş sönük bir derviş gibi tanıttırmak gayretine kapılan bu gibi cahil adamlar* onun yüksek şahsiyetini ve başarılarını asla kavrayamamışlardır. Anlamaktan da çok uzak görünüyorlar. Cezbeye tutulmuş bir derviş* Uhud Muharebesinde en büyük bir komutanın yapabileceği bir plânı nasıl düşünür ve tatbik edebilir?
1923

Tarih* hakikatleri tahrif eden bir sanat değil* belirten bir ilim olmalıdır. Bu küçük harbte bile askerî dehâsı kadar siyasî görüşüyle de yükselen bir insanı* cezbeli bir derviş gibi tasvire yeltenen cahil serseriler* bizim tarih çalışmamıza katılamazlar. Muhammed bu harb sonunda çevresindekilerin direnmelerini yenerek ve kendisinin yaralı olmasına bakmayarak* galip düşmanı takibe kalkışmamış olsaydı* bugün yeryüzünde müslümanlık diye bir varlık görülemezdi.
1923

Bizim dinimiz en mâkul ve en tabiî bir dindir. Ve ancak bundan dolayıdır ki son din olmuştur. Bir dinin tabiî olması için akla* fenne* ilme ve mantığa uyması lâzımdır. Bizim dinimiz bunlara tamamen uygundur.
1923

Büyük dinimiz çalışmayanın insanlıkla alâkası olmadığını bildiriyor. Bazı kimseler zamanın yeniliklerine uymayı kâfir olmak sanıyorlar. Asıl küfür onların bu zannıdır. Bu yanlış yorumu yapanların amacı* İslâmların kâfirlere esir olmasını istemek değil de nedir? Her sarıklıyı hoca sanmayın* hoca olmak sarıkla değil* beyinledir.
1923

Bizim dinimiz* milletimize değersiz* miskin ve aşağı olmayı tavsiye etmez. Aksine Allah da* Peygamber de insanların ve milletlerin değer ve şerefini muhafaza etmelerini emrediyor.
1923

« ... Bizim dinimiz hiçbir vakit kadınların erkeklerden geri kalmasını talep etmemiştir. Allah’ın emrettiği şey* Müslüman erkeğin ve Müslüman kadının beraber olarak bilim ve bilgi kazanmasıdır… »
31. 01. 1923* İzmir’de Halk ile Konuşma.

« … Bizim dinimiz en makul ve tabiî bir dindir. Ve ancak bundan dolayıdır ki son din olmuştur. Bir dinin tabiî olabilmesi için akla* fenne* ilme ve mantığa uyması lazımdır. Bizim dinimiz bunlara tamamen uygundur. »
31. 1. 1923 İzmir’de Halk ile Konuşama.

« … İnsanlara feyz ruhu vermiş olan dinimiz son dindir. Eksiksiz dindir. Çünkü dinimiz akla mantığa* hakikate tamamen uyuyor ve uygun düşüyor.… »
07. 02. 1923* Balıkesir’de Halka Konuşma.

« Bizim dinimiz* milletimize değersiz* miskin ve aşağı olmayı tavsiye etmez. Aksine Allah da Peygamber de insanların ve milletlerin değer ve şerefini korumalarını emrediyor. »
5. Şubat 1923 Akhisar’da Konuşma.

« Türk milleti daha dindar olmalıdır* yani bütün sadeliği ile dindar olmalıdır demek istiyorum. Dinime* bizzat hakikate nasıl inanıyorsam* bunada öyle inanıyorum… »
29. 10. 1923* Fransız Muhabiri Maurice Pernot’ya Demeç.

« Dini fikir ve inançlara hürmetkâr olmak* öteden beri tabiî ve genel bir anlayıştır. Bunun aksini düşünmek için sebep yoktur. »
11. 12. 1924* Times Muhabirine Cevap.

« Din bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanının emrine uymakta serbesttir. Biz dine saygı gösteririz. Düşünüşe ve düşünceye muhalif değiliz. Biz sadece din işlerini* millet ve devlet işleriyle karıştırmamaya çalışıyor* kaste ve fiile dayanan bağnaz hareketlerden sakınıyoruz. »
(1925)

DİNSİZLİK

« … Bence* dinsizim diyen mutlaka dindardır. İnsanın dinsiz olmasının imkânı yoktur… »

Dinsiz kimse olmaz. Bu genelleme içinde şu din veya bu din demek değildir. Tabiatıyla biz* içine girdiğimiz dinin en çok isabetli ve çok olgun olduğunu biliyoruz ve imanımız da vardır… »
02. 02. 1923* İzmir* Türkiye’nin Geleceği Üzerine Konuşma.
PAYLAŞ
Banner

YORUMLAR:

0 comments: